Terör ve Terörle mücadeleyi bir denge üzerinde tutarsak, tarih sahnelerinde katliamlar, soykırımlar, uzun yıllar süren iç savaşlar gibi olaylarlar ile karşılaşmamız kesindir. Peki nedir bu Terör, Nedir bu terörle mücadele. Terör Bin sene öncesinde Hasan sabbah önderliğinde “haşhaşiler” örgütü olarak resmi olarak kayıtlarda bulunmaktadır. Örgüt günümüzde çoğu örgütün aksine üstün pazarlama taktikleri ile kendi fedailerini gönüllülerden toplayabiliyordu. Bir dönem öyle güçlü olmuşlardır ki, Alamut kalesini zapt etmişlerdir. Bilinen ilk resmi Terör örgütünün amacı, islamı hak şii mezhebi altında toplamak, islama düşmanlık edenin canını almak, devletlerden büyük olmak ve devletlerin kaderini tayin etmektir. Örgüt fedaileri, başlarındaki liderin onları cennete götüreceği inancıyla muhteşem bir sadakat örneği göstermiştir. Yukarıda bahsettiğimiz “Haşhaşiler” örgütü ile başlayan bu sahne aslında farklı mantıklarda farklı olgularda yer edinmiştir, biraz sonra “terör ve terörle mücadele” olgularından bahsederken karşı karşıya kalacağımız farklı türden terör örgütleri, amaçları ve terörle mücadele örnekleri bizlere terazinin ne denli hassas olduğu hakkında epey yol gösterici olacaktır. Terörizm politik sahnelerde var olduğu ilk yıllardan beridir, bir tez olarak görülmekte ve bu tezlere karşı çıkan düzen otoriteleri bilinmektedir. Terörizmin insanlara karşı yaşattığı şiddet unsuru dikkat çekilmesi gereken bir noktadır. Bu noktada insanların, dini,idelojik sebeplerden yaşadıkları boşlukları iyi değerlendiren insanlar ortaya çıkıyor. Bu İnsanların bir çatı altında toplanması, liderlerinin onlara vaadettiği nimetlere şüphesiz inanması onları örgütün kemik kadrosu olarak ilan etmemizi sağlıyor. Terör örgütleri resmi makamlarca terörizmle suçlansalarda bazen demokrasi içerisinde yer alabiliyor, bazen gerçek manada gasp edilen haklarını koruyabiliyorlar. Ancak genel yargılar üzerinden baktığımız zaman terörizm kesin bir şekilde diğer şiddet unsurlarından ayıran unsurlar; silahli veya silahsız propagandalarla, insanlara kesin bir taraf olma, yanımdayken yücelirsin karşımdayken ezilirsin gibi yargılarla. Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin yayınlamış olduğu bir makalede açıklandığı gibi amacının; korku ve dehşet saçmak olduğu, insanların devletlere karşı güvenini sarstığı, otoriter devletin altındaki sınıfların birliğini bozup dirayetlerinin tüketilmesi gibi amaçlarla, Gayrinizamı harp şeklinde hedef devletin, milletin düzenini ve refahını bozup motivasyonlarını düşürmek olduğu bilinmektedir. Bu gibi örgütlerin yapısal tarihleri bir başka örgütü izlemektedir. Örneğin Orta Doğu’da bugün çoğu islam ülkesi terörizm ile suçlanıyor. Bunun nedeni ise Stratejik öneme sahip ülkeleri yıpratmak istiyen batılı güçlü devletlerin Orta Doğu’da ki nüfusun, cehaletinden faydalanıp rakip devletinin üzerine püskürtüp o devleti yıpratmak olabiliyor. Terörizm öyle bir kelime ki huzur,barış,iyilik,mutluluk,asayiş gibi kelimelerin tamamen zıtlığını oluşturabiliyor.. Peki bütün terör örgütleri sadece örgüt olarak mı kalır ? Devletsel Terör diye bir şey var mıdır ? Neden vardır ? Gibi soruları cevaplayacak olursak eğer. Evet vardır. Örneğin, Rusya Dış politikada Terörizm kaosları üreten bir devlet olabiliyor, Çin, sınırındaki devletlere tam anlamıyla kendi askeri gücü ve anayasaları ile terörizm uyguluyor. 1900 lerin başında Japonya bir terör devletiydi, Nazi Almanya’sı devletsel Terörü en iyi anlatabiliceğimiz devlettir, Ancak bu örnek verdiğimiz devletlerin örneğimizde yer edinme sebebi, bu devletlerin diğer devletlerin hakkını cinayetlerle, dahası katliamlarla gasp ediyor oluşu. Öyle ki; Çin’in 5 özerk bölgesinden biri olan Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Külürel olarak kendisini Orta Asya Türk kavimlerine göre dizayn etmiş, Çin ile iç içe yaşamalarına rağmen Çin kültürlerini gerek geçmiş savaşlardaki üstünlükler, gerekse de dini gerekçeler sebebiyle asla kabul etmemişlerdir. Ancak Uygur Özerk Bölgesi Komünist Çin Hükümetinin anayasalarına karşı gelmeden kendi haklarını, kültürlerini ve dinlerini özgürce yaşıyorlardı. Tabi bütün bunları belirtirken asla Sincan Uygur Bölgesinin masumiyetini tartışmayacağım nitekin 20. Yy ortalarında zayıflayan Çin hükümetinin kalıntılarını ortadan kaldırmak istiyen ruslar, Rusya’da ki tatar türkleri aracılığıyla bölgeye destek verdi ve bu yıllarda bölgede iki adet cumhuriyet kuruldu Doğu Türkistan Türk İslam Cumhuriyeti (TIRET) Hotan emirleri ve komünizm karşıtı Pan-Türkistler tarafından yönetiliyordu ve hotan ve kaşgar bölgesinde örgütlenmişlerdir (1933 ve 1934). Daha sonra , 1944 ile 1949 arasında, Doğu Türkistan Cumhuriyeti (ETR) Sovyetler tarafından desteklendi ve SSCB 9 ile sınır boyunca Sincan’ın üç kuzey bölgesinde üslendi . Sincan 1955 yılında yeni hükümetle özerk bölge olarak ilan edildi ancak. Uygurlar politikaların onlara söz verildiği gibi olmamasıyla beraber, kendi özlük ve kültürlerini kaybetme korkusuyla karşı karşıya kaldı. Bu sebepten dolayı uygur gerginlikleri hat safhaya taşındı, ve uygurların kendi haklarını korumak için yaptıgı politikalar gündeme geldi. 1980 lerin sonuna gelindiğinde uygur gerginliği azaldı ve uygur terörizmi son bulmaya başladı. Ancak 1990 ların başında Çin’in günümüze dek devam eden baskıcı, zorlayıcı, asimile politikası ortaya çıkmaya başladı. O tarihten beridir devletsel terörizm Asya topraklarında devam etmekte.. Peki neden terörizmi önlemek neden bu kadar zordur, terörle mücadele neden yetersiz kalabiliyor? Bu durumun ise başlıca sebebi, terör örgütlerinin bir sınırlaması olmaması, örgütler onların karşısındaki kişiler, sakat,yaşlı,kadın,çocuk,erkek ayrımı yapmadan direk şiddet altında bırakıp asla söz hakkı vermeden o kişileri yıpratıyor. Devletle ters düştüğü gündemlerde, bombalı eylemler, isyan propagandaları, devlet silahlı kolluk kuvvetlerine saldırmalar. Bu tarz şeylerden çekinmediği gibi terörle mücadele eden, terörü önlemek istiyenleri sürekli bu konular üzerinden algısal baskı yaparak, kendilerini masum oldugunu iddaa edip kendilerine yeni fedailer kazanıyor. Türkiye Cumhuriyeti kuruldugu günden itibaren farklı farklı terör örgütleriyle mücadele etmiş ve çoğunlugunda üstün gelebilmiştir. Ancak bu örgütler sürekli farklı kılıklarda tekrardan karşılarına çıkmışlardır. Resmi bilgilere dayanarak Şeyh Sait ile başlayan dini akımlar günümüzde fetöye, El kaide ve DAEŞ gibi dini istismar eden diğer örgütlerle, 17 kasım örgütü ve Asala, gibi örgütlerle mücadele sürmüş ve bu mücadelelerin çogunda teröre karşı yüksek üstünlükler sağlanabilmiştir. Ancak Başka devletlerin desteği altında olan terör örgütü PKK ise, sürekli fedai sirkülasyonunu arttırabiliyor, ve devlete karşı sürekli yeni taleplerle çıkabiliyor. Devlet ise yetersiz millet desteğinden, aşamadığı sınırlardan sebep bazı durumlarda istemsizce sessiz kalma seçeneğini kullanabilir. “ Türkiye’de Terörün bu denli artmasının ana sebeplerinden bir diğeri ise, terör kelimesinin uluslararası normlarda net bir tanımının bulunmamasıdır. Bu durum ise nasyonalist düşüncelerin devletleri zor durumda bırakacak örgütlenmelerin önünü açıyor. Net tanımının bulunmama sebebinin ana olgusu ise, örneğin; Filistin-İsrail arasındaki olayların İsrail’in yaptığı terörizm baskısının aslında 12 saat içerisinde ortak kararlarla sonlabilicek olmasına rağmen, ABD’nin 1967 senesinde yaşadıkları politika değişikliği sonucu Arap desteğini bırakıp İsrail desteğine geçiş yapmışlardır. Kararlarının kesinliğini 1973 kipur savaşı sonrası yaşanan petrol ambargosu ABD ekonomisine büyük zarar vermesine rağmen, vazgeçmeyişlerinden anlayabiliriz. Şimdi şöyle düşünmemiz gerekiyor Filistin mi daha terörist yoksa İsrail mi ? Ve neden bu devletlerin terörizm tanımı son bulmuyor. Bu dengeyi aslında ölçmek için basit bir denklem oluşturabiliriz. İsrail’in devletsel Terör uyguladığı Filistin ile aralarındaki mesele bütün dünyayı ilgilendiren, çözüme ulaştığı takdirde diğer sorunlu bölgelerin daha rahat çözüme uğrayacağı bir gerçektir. Bu bölgede Obama’nın iktidara gelişiyle, Orta doğu’da barış çağrıları başlamış, filistin halkı bir nebze umutlanmıştır. Ancak İsrail Tarafından Gazze’ye yapılan saldırılar sonucu bir kez daha hüsrana uğramışlardır. İsrail’in bu denli güçlü olmasının başlıca nedenleri Tabii ki de dünya ekonomisinde edindikleri yer, Büyük İsrail Projesi ile ABD’ye sunulan olanaklar ve Başkan Wilson ile Yahudilerin bir anavatana sahip olma fikri sempatik gelmeye başlamıştır. Lakin ilerleyen yıllarda ki menfaat açlığı, Yahudilerin hak iddaa ettiği topraklar üzerinde kanlı çarpışmalara yol açmıştır, ve ABD’nin Net bir İsrail desteği varken Filistin’e ise Suudi Arabistan’dan destek gelmiştir. Aslında terörizm geçmişteki fetih politikalarının günümüzde vücut bulmuş hali. Bu yüzden her zaman İnsan Haklarına değer veren bir dünya olmalıyız. Teröre, neden terör diyebiliceğimizi, terör türlerine, kanunlarda detaylı bir şekilde yer vermemiz gerekir. Terör acımasız bir propagandadır, daha acımasız bir şekilde mücadele edilmesi terörü günümüzde bitirebilir ancak ilerleyen senelerde yeni toplanan örgütlerin, “geçmişte yapılan katliamlar” tabiri ile yeniden canlanmasını sağlayacaktır. Ancak Filistin’de doğan bir çocugun kültürel dengeler üzerinde ABD’de doğan bir çocuktan farkı yoktur. Ikisininde Anne sütüne ihtiyacı vardır. Nitekim, 40 yaşındaki bireylerinde aynı hakları vardır. Bütün toplumlar eşit olmalı, dünyadaki silahlanmalar terörizmi daha fazla doğuracaktır. Birlik insanoğlunun yüreğindeki merhametten, iyi niyetten ve hoş görüden gelebilir. ABD’nin Devletsel terörizm uygulayan İsrail’e verdiği destekleri, bölgedeki çıkarlarını, Haydar ORUÇ’un ABD’nin İsrail-Filistin politikası adlı makaleden detaylıca öğrenebiliriz. ABD’nin Israil-Filistin Politikasi Aslında ABD terörizme bu kadar destek vermesine rağmen terörizm tarafından epey tehdit edilen bir ülkedir. Çünkü; eğer bir toplum bir bölgede baskın nüfusa sahip ve o bölgede bir ekonomiye sahipse. Bu haklarından dolayı kendilerine, özel haklar istiyorsa, bu sütten ağzı en çok yanacak olan devletlerden biridir. Ülke içerisinde dünyanın dört bir yanında kurulmuş 70 terör örgütünün barınabilmesi ve bir çoğunun Amerikan desteği ile hareket etmesi bu yüzden Amerika’da hükümet karşıtı kişilerin her an sempatisiyle Amerikan hükümetine karşı eylemlerde bulunabilmesi, Amerika’da ki ırkçılık olayları siyahlar ve beyazlar arasındaki çekişmeler, buna verebiliceğimiz en güzel örnek. ABD Etnikce’nin verilerine göre %76.5 Beyaz Avrupalı. %13.4 Siyahi %5.9 Asyalı. %2.7 Melez. 0.2 Pasifik Amerikan olarak sıralanır. %76 olan Beyaz nüfusunun %20 lik kısmı İspanyol sömürgelerinden ABD’ye göç edenlerden oluşur. Bu da ABD’de İngilizce’den sonra en fazla konuşulan dilin İspanyolca olmasını sağlamaktadır ev sahipliği yapmaktadır. Bu yüzdeleri ülkesel ırklara ayırıp, nüfusa bölersek ; ABD’ nin 2018 verilerine göre toplam nüfusu 327 milyondur. Ve En kalabalık grup birinci ve dünya savaşlarında karşı karşıya geldikleri 60 milyonluk nufüs ile Almanlardır. Ardından 38-40 milyon dolaylarında irlandalı, 30 milyon civarı İngiliz, 28 milyon İspanyolca konuşan Meksikalı, 25 milyon ku klux klanının kurucuları olduğu iddaa edilen iskoçlar, 22 milyon güçlü mafya kökenli İtalyan, İtalyan nüfusundan sonra sırasıyla 11 Milyon Polonya’lı, 10 Milyon Fransız, 8 Milyon Hollandalı, 5 Milyon Norveçli, 4 Milyon İsveçli ABD’de ki nüfuste yerlerini alıyor. Ancak bir sorun var bu bahsettiğimiz nüfuslar sadece beyazların nüfus üstünlüğüydü bir de siyahi nüfusuna bakalım ve ardından bu nüfusların dini dağılımlarına. Son olarakta ABD’nin terör yüzünden bitme noktasına hangi kaoslarda gelebiliceği tezlerimizi konuşalım, Ve geçmişte yaşanan bazı olayları hatırlayalım. ABD’ nin ev sahipliği yaptığı siyahi nufüs oranı ise 13,4 yani 25 milyona yakın neredeyse nüfusun 10/1 i dolaylarında. Dini nufüs verilerinde ise ABD %70 Hristiyan (%46 Protestan, %20.8 Katolik, %1.6 Mormon, %0.5 Ortodoks), %22.8 Dinsiz (%15.8 Tamamen reddeden, %4.0 Agnostik,%3.1 Ateist,%0,6 bilinmiyor. %1.9 Musevi, %5.6 diğer inançlar, %0.7 Budist, %0.9 Müslüman, %0.7 Hindu, %0.3 Üniteryen Üniversalist şeklindedir. Bu verileri ele alıp ABD’nin terörden nasıl etkileneceğini ve yapması gerekenleri konuşmaya ilk olarak ABD’nin ince bir ip üzerinde bulunduğunu, ikinci dünya savaşında kendilerini üstün ırk olarak tanımlayan Almanlar’ın, ve Mussolini-Hitler dostluğundan doğan nazi-faşist kardeşliği yani güçlü mafya italyanların birleşip ikinci dünya savaşı utangaçlıkları ile öfke birliği yapıp herhangi bir isyan başlatması karşısında 82 milyonluk nufüsa karşın 1.580.000 kişilik ABD Askeri gücü bulunmaktadır. Bu isyanlarda İngiltere’nin ABD hükümetinin yanında olmasıyla beraber ülken nufüsunun 110 milyona yakın bir sayısı bir isyana tutuşur. Bununla da kalsa iyi ya bahsettiğimiz ku klux klanının yancıları ırkçı beyazlar, bu isyanları siyahilere saldırmak olarak fırsat görürse ve siyahilerdende tepki gecikmezse ortalama isyan içerisindeki ülke nufüsu 150 milyona yaklaşacaktır. Yani ABD nüfusunun yarısı isyana karışacaktır. Üstelik her an papanın emri ile ortadoks ve protestanlara karşı çıkan bir yüzde katolik kesimle karşılaşabiliriz ki bu rakamda ortalama 30 milyon dolaylarında. Ve bu rakam farklı mezheplerden olması sebebi ile ABD’de ki dinsel kültür ağır bir yara alacak ve Nazilerin bir darbe de sayıları 3 milyon civarında olan yahudilere saldıracağı bir kesin. ABD kaos karşısında harap olup bitmesi en muhtemel devlet iken bu kadar teröre destek veriyor oluşu devletin güçlü oldugundan degil, bu durumun farkında oluşundandır. Kolomb sonrası 1539-1826 yılına kadar yani kızılderili tehcir yasasından öncesine kadar karşılıklı olarak kızılderili kabilelerle yaşanan savaşlar, daha doğrusu karşılıklı yapılan katliamlar, örn: kızılderiler tarafından yapılan Fort Mims Katliamı: Alabama’da 400 kadar sivilin öldürülüp 250 kadarının kafa derisinin soyulması ABD hükümeti tarafından yapılan katliamlar: Autosse Katliamı;(ABD Kayıltarında muharebe olarak geçmekte) General Floyd komutasında Alabama’da ki 250 kadar kızılderilinin yakılarak öldürülmesi, Süreç geçmişten günümüze ABD’nin terörizm devleti oluşu ve bölge halklarındaki terörist eylemler sonucu yaşadığı sıkıntılar,can ve mal kayıplarını gözlerimizin önüne sermiş bulunmaktadır. Peki nasıl olur da ABD Terörizmden bu kadar etkilenme ihtimali var iken terorizme destek verebiliyor. Bunun sebebi ise terör bir yerde varsa o bölge geriler, ABD Nasyonalizmi tıpkı Hasta Adam devrinde ki Osmanlı İmparatorluğunun, halkın Nasyonalizm akımından etkilenmemesi için yaptığı Tanzimat Fermanının devamını yapıyor öyle ki, halklara hakları devlet tarafından hediye ediliyor ve böylece ülke içinde huzur ve istikrar %80 olaylarında sağlanıyor. Geri kalan huzursuzlukları ise devletin kolluk kuvvetleri bastırıyor veya korkutup hareketsiz bırakıyor. Terörizme karşı mücadelede ABD’nin bu başarısının en büyük sebebi terörizm akımının doğmasını engellemektir. İnsanlara hak ettikleri veriliyor ancak, ABD’de hiçbir Alman zorla ben Almanca konuşmak istiyorum demiyor, bunun sebebi ise, ABD’nin Alman kültürüne karşı gösterdiği toleranslardan geliyor, ve Almanları her geçen gün asimile ediyor, 60 milyonluk Almanlar vicdan yükü ile ABD hükümetine teşekkür ediyor, asla karşı çıkmıyor. Nitekim Hükümet bunu bütün nüfus üzerinden yapıyor. Böylece Hükümet mutlak otoritesini koruyor, küçük çaplı protestolarla halkın gazını alıyor ve gerektigi yerde halka müdahalede bulunarak kimin güçlü olduğunu hatırlatıyor. Son olarak bütün bunları toparlayacak olursak eğer, terörizm dünyadaki insan haklarına vurulmuş bir zincirdir, insan haklarının vucüt bulmuş halinde ise bir tümördür. Dünyada kendi haklarını korumak amacıyla kurulan örgütler, idelojilerini etrafa yaymak amacıyla kurulan örgütler, yeni nesil işgal politikasıyla, geçmişin intikamını arayan devletsel örgütler.. Ve daha niceleri. Terörizm bir varoluş değil yok oluş hikayesidir. Terörizmin son bulması için terörizmin doğuşunu iyi bilmemiz gerekir en yukarıda resmi dayanaklarca bilinen ilk büyük terör örgütü olan Haşhaşileri anlattık, lakin milattan önce 70’li yıllarda Roma’da yaşanan terör olaylarını asla unutmamalıyız, aslında Terörizm devletlerin ilk merkezileşmeleriyle başladı. Yani neredeyse Dünya’nın varoluşundan itibaren.. Terörizme karşı mücadeleler her zaman olmuş ancak bunlar harp adı altında yapılmıştır. Terörizme karşı mücadele olgusu, dünyada ilk kez 19. yüzyılın sonlarına doğru Çarlık Rejimi ile Avrupa ülkelerinin liderlerine karşı yapılan anarşist saldırıları durdurmaya yönelik planları açıklamak için kullanılmıştır. Bu kavramın ortaya çıkma tarihine baktığımızda son derece yeni ve modern bir kavram olduğunu görmekteyiz. Uluslararası entelijansiyanın ve toplumun geri kalanının bu terime karşı ilgisi İngiltere’nin 1940’lı yıllarda Filistin’de, Yahudi terör örgütü ile yaptığı mücadele sırasında artmıştır. İngiltere; ‘Irgun’, ‘Stern’ ve ‘Lehi’ terör örgütlerine karşı ilan ettiği savaşı ‘Terörizme Karşı Mücadele’ terimiyle açıklamıştır. ABD başbakanı Bush terör ile ilgili mücadelenin başladığını duyururken bunu bir soğuk savaşa benzetmiş, bu savaşın olabildiğince az kan dökmesi gerektiğini savunmuştur, böylece terör örgütleri gibi vahşice kan dökülmesi arka plana atılacak, terör örgütlerini, yalnızlaştırıp onları yollarından dönmelerine mecbur bıraktırılacaktı. Terör ve terörizm ile mücadelede kusursuz plan gereksinimleri vardır. Terörizm ile mücadeleyi terörle mücadele olarak karıştırmak demek işin sonunda yaşanibilecek katliamları direk kabullenmek demektir ki bu bir hatadır. O yüzden terörizmle mücadelede ki planların kusursuzluğu toplum tarafından muhteşem bir önem arz eder, bu durumda terörizm ile mücadelede yapılması gereken ilk eylem, toplumun gönlünü kazanmaktır. Bu iki tarafın toplumu içinde geçerlidir, bir tarafta devlet arkasını güvenceye alır, diğer tarafta ise Terörizmle mücadele eden taraf 1 adım önde olur. Yukarıda söylediğimiz gayrinızami harp için gerekli olan bütün ortam hazır olduğu andan itibaren, terörizm örgütünün ideolojilerinin çürütülmesi, örgüt mensuplarının anlık olarak teşhis edilmesi ve takip altında tutulması( böylece halkanın güçsüz zincirleri tespit edilip halkanın içine sızılabilir), silahlı eylemlere, örgütün idelojisindeki bulgularla çeliştigini belirterek müdahale edilmesi(böylece örgüt resmi makamlarca ve uluslararası arenada haksız duruma düşecektir) gerekir. Tüm bunları planlamak için sabretmeli, iyice izlenmeli ve örgütün bütün yapısı deşifre edilmelidir. Terörizmle mücadele başarıya ulaştıktan sonra nufüstan ölümler sebebiyle insanın silinmesi yerine İnsan haklarına riayet eden, onu benimseyen bir toplumun kazanılması hedeflenmelidir. Bu şekilde her gün sayısı artan terör örgütü mensupları, her gün yeni doğan terör örgütü ideolojilerine gerek kalmayacaktır. Bir insan bir ağaç kadar önemlidir dünya için ve asla katliam çözüm olarak görülmemelidir. Bu şekilde dikkatli politikalar ile kesinlikle kazançlı olan, devlet ve millet olacaktır. Asla unutulmamalı ki Terörizme mensup olan bireyler, onlara vaad edilen, o bireylere yıllarca kültürel olarak oluşturulan zaaflardan kurtulmak olduğu için, mücadeleye girmekten çekinmiyorlar. Kısaca Terörizm gerçek bir insanın yapmak isteyeceği en son şeydir, insanların bilinçli olması ve fırsat tüccarlarına kapı açılmaması, açtırılmaması gerekmektedir.
K.A